COVİD-19 pandemisi hayatımıza gireli 1 yıl oldu. Geçen sene bu zamanlar bize uzakmış gibi görünen salgın çok kısa sürede hayatımızda kalıcı değişiklikler yaptı. Kardiyoloji alanında da bizim için gelgitlerle dolu bir yıl oldu. Pandeminin ilk zamanlarında kalp krizleri ve buna bağlı ölümler azalırken ilerleyen aylarda kalp hastalıklarına bağlı ölümlerde artış izlendi. Hastalık ilk başladığında daha çok bir akciğer hastalığı olarak kabul görürken giderek tüm sistemleri etkileyen ve vücudun savunma mekanizmasını altüst eden bir hastalık olduğu anlaşıldı. Salgının başında elimizde çok kısıtlı bilgiler olmasına rağmen hastanede yatan kritik hastalarda kalp hastalıkları ve ölümlerinin daha çok görüldüğü gözlemlenebilmişti. Ancak ilerleyen aylarda hastalığı hafif seyredenler ve hatta semptom göstermeyenlerde dahi kalp hastalıklarının geliştiği fark edildi.
Peki 1 yıl sonunda günlük pratiğimizde ‘COVID-19 enfeksiyonu ve kalp hastalıkları’ ilişkisinde durum nedir?
Polikliniğe başvuran hastaların pek çoğunda halsizlik, nefes darlığı, öksürük, efor kapasitesinde azalma, çarpıntı gibi şikayetlerin hastalık iyileştikten sonra bile uzun süre devam ettiğine şahit oluyoruz. Aslında bu şikayetleri kalp hastalıklarından çok iyi tanıyoruz.
Tabi öncelikle şunu belirtmek gerekir; bu şikayetler uzun süre hareketsiz kalmaktan veya akciğer hastalığının tam olarak iyileşememesinden de kaynaklanıyor olabilir.
En sık karşılaştığımız şikayet çarpıntı. Hastaların büyük bir kısmı daha önce hissetmedikleri, özellikle eforla artan çarpıntıdan şikayet ediyorlar. Bunun sonucunda da efor kapasitelerinin azaldığını ve nefes nefese kaldıklarını söylüyorlar. Bu hastaları incelediğimizde kalp hızlarının daha fazla olduğunu ve bir kısmında da ritim bozuklukları olduğunu tespit ediyoruz. Hastaların küçük bir bölümünde de nabız değerlerinin düşük olduğu ve zamanla düzeldiği görülüyor.
Göğüs ağrısını yine sık duyuyoruz. Hastalık seyrinde görülen damar içi pıhtılaşmalara bağlı kalp krizi göğüs ağrısı yapabileceği gibi, kalp zarının iltihaplanması ve kalp etrafında su toplanması da göğüs ağrısı yapabilir. Ayrıca akciğer enfeksiyonu veya akciğer damarına pıhtı atması da göğüs ağrısı sebebi olabilir. Görüldüğü üzere göğüs ağrısının altında ciddi hastalıklar yatabileceği gibi basit bir kas ağrısı veya stres sonucu da göğüs ağrısı olabilir.
Belki de biz kardiyologları en fazla zorlayan şikayet ise nefes darlığı. Çünkü hastalığın doğal seyrinde nefes darlığı, öksürük çok sık görülebileceği gibi, virüsün kalbi tutup kalp yetmezliğine yol açması da benzer şikayetlere sebep olabilir. Aslına bakarsanız viral enfeksiyonların kalpte miyokardit dediğimiz kalp iltihaplanmasına yol açması eskiden beri bilinen bir durum. Ancak COVID-19 enfeksiyonunu hafif hatta belirtisiz geçirenlerde bile miyokardit olması ve kalp krizi ile karışması bizleri oldukça zor durumda bırakıyor. Spesifik bir belirteç olan ve kanda bakılan ‘troponin’i COVID geçirmekte olan hastalarda kalp hasarını tespit etmede kullanıyoruz ve yüksekliği bazen hastalık seyrinin ağır olabileceğine işaret ediyor. Troponin değerinin yüksek olmasının kalp damarlarındaki tıkanıklıktan mı yoksa hastalık seyrine mi bağlı olduğu hayati önem taşıyor.
Peki gelelim kan sulandırıcılar konusundaki kafa karışıklığına. COVID-19 geçiren hastalar kan sulandırıcı iğne veya aspirin kullanımı konusunda çekincelere sahipler. Özellikle göbekten yapılan iğnelere hastaların uyumunu kolay olmuyor. Öncelikle şunu belirtmek gerekir; bu konuda maalesef elimizde çok net ve kesin bilgiler yok. Ülkeden ülkeye hatta hastaneden hastaneye farklı uygulamalar söz konusu. Hastanede yatan hastalarda pıhtılaşmayı engellemek için kan sulandırıcılar mutlaka kullanılıyor. Hastalığı ağır geçirenlerde taburculuk sonrası 1-3 ay bu tedavilere devam ediliyor. Bu ilaçların hangi hastalarda kullanılacağını, ilaç dozlarını ve kullanım süresini hekimin önerisine bırakmak en doğrusu olacaktır. Kardiyolojide kan sulandırıcı ilaçları çok yoğun kullandığımız için bu ilaçları verirken bireysel faktörleri (hastanın yaşı, eşlik eden hastalıkları, daha önce kanama geçirip geçirmediği vs…) göz önünde bulundurmamız gerektiğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Pandeminin başından beri hastalarıma hep benzer şeyleri söyledim. Bu hastalık daha çok yeni, zaman geçtikçe bilgilerimiz ve tecrübelerimiz artacak. Şu an için mantıklı olan tedavilere belki yıllar sonra karşı çıkacağız. Kim bilir, COVID-19 enfeksiyonu belki yıllar sonra farklı bir kalp hastalığı olarak karşımıza çıkacak. Hepsini zaman gösterecek. Madem salgın Çin’den başladı, sözlerimi çok sevdiğim Çinli köylünün hikayesi ile tamamlamak istiyorum…
Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost. İnsan dostunu satar mı?” demiş. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.
İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş. “Sadece at kayıp” deyin, “Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyara gidip özür dilemişler. “Babalık” demişler, “Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.”
“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”
Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ancak içlerinden “Bu ihtiyar sahiden saf” diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. “Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.
“O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz”
Birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…”
“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”