44 yaşındaki İbrahim Bey ile kalp krizi geçirdikten sonraki ilk kontrolünde yaptığımız sohbetten bazı cümlelerini anımsıyorum:
‘Hocam anlayamıyorum, bu yaşta nasıl kalp krizi geçiririm? 6 ay önce çok detaylı bir kan tahlili yaptırmıştım. Her şey normaldi. Krizden 2 gün önce arkadaşlarımla yaylaya gitmiştim ve yokuş falan demeden her yere çıkmıştım. 1 hafta önce halı sahada kıran kırana maç yapmıştım. En ufak bir şikayetim bile olmamıştı. Damar tıkanıklığım olduğunu fark etsem erkenden gelip görünmez miydim! İş yerinde gergin geçen bir toplantı sonrasında aniden göğsümde sıkışma başladı. Bunu da öğle yemeğine bağlamıştım ama bayılma derecesinde kötüleşince hastaneye zor yetiştirdiler,beni. Aklım hala almıyor!’
Hafif bir tebessümle karşılık verdim. İbrahim Bey, genç bir ticaret adamı. Geç saatlere kadar işi ile uğraşıyor ve spordan kastı arkadaşları ile haftada bir yaptıkları, halı saha maçı. Sigara içiyor ve maalesef kötü besleniyor. Kolesterol seviyesi normal belki ama çoğu Türk erkeği gibi hatırı sayılır bir göbeğe sahip.
Peki haklı mıydı? Nasıl oluyordu da bu kadar şiddetli bir kalp krizi hiçbir belirti vermiyordu?
Halk arasındaki genel kanı damar tıkanıklığının yavaş yavaş ilerlediği, 50-60% derken üstüne hep bir darlık eklendiği ve 100% olduğunda da kriz geçirdiğimiz yönündedir. Bu mantıkla hareket edersek de kalp damarı 80-90% tıkalı olan birisi, kriz geçirmeden önce mutlaka bir göğüs ağrısı, nefes darlığı hissetmelidir.
Doğruyu söylemek gerekirse keşke böyle olsa! Maalesef kalp hastalıklarının tanı ve tedavisindeki tüm gelişmelere rağmen ani ölümler çoğunlukla daha öncesinde şikayeti olmayan hastalarda olmaktadır. Kalp damarlarındaki plakları, karakteri belki de kalp krizindeki en önemli faktördür. ‘Hassas plaklar’ diye adlandırdığımız çatlamaya müsait, içeriği pıhtılaşmayı kolaylaştıran ve ince bir zara sahip plaklar kalp krizlerinin en sık sorumlusudur. İlginç olan bu plakların çoğu anjiyografik olarak anlamlı darlık yapmamaktadır. Bilimsel verilere göre kalp krizlerinin 2/3’ü darlık derecesi 50%’nin altında olan plaklardan kaynaklanmaktadır.
Birçok hasta anjiyografi sonrası damarlarında ciddi darlık yapmayan plakları önemsemezler. Bu plaklar aslında pek çoğumuzda mevcut. Ben genelde bu plakları yol altına döşenmiş mayınlara benzetirim. Bu plakların sayısı ve hassasiyeti bizim bireysel risk faktörlerimize bağlıdır. Örneğin, sigara içenlerde bu plaklar hem sayı olarak daha fazladır hem de çatlama ihtimalleri daha yüksektir. Hatta farklı hastalarda bu plakların pıhtılaşmaya yol açma olasılıkları da farklıdır. Bu yüzden ‘hassas birey’ tabiri belki daha doğru olacaktır.
Kararlı plaklar çoğunlukla sert bir zara sahiptir ve çatlamadan yıllarca aynı kalabilirler. İşte bu yüzden kalp hastalarına kolesterol ilacı veririz, çünkü kolesterol ilaçları plakların çeperini basit tabirle sertleştirip çatlama olasılıklarını azaltırlar.
İbrahim Bey’e vereceğim cevabı düşünürken aklıma yıllar önce karşılaştığım bir hasta geldi. 58 yaşındaki kadın hasta bize kalp krizi tanısı ile sevk edilmişti. Gerçekten tüm bulgular kalp krizine işaret ediyordu ve anjiyo yapmamız gerekiyordu. Ancak hasta 2 hafta önce başka bir merkezde zaten anjiyo olmuştu ve damarları açıktı. Gerçekten anjiyo filmini izlediğimizde herhangi bir darlık görmedik. Hastaya yaptığımız anjiyo sonucunda ise ana damarda 100% darlık tespit ettik. Hasta yakınlarının ilk tepkisi daha önceki anjiyonun yanlış yapılmış olduğu yönündeydi. Bizim ise hastaya ilk sorumuz sigara içip içmediğiydi. Tabi ki ‘evet’ cevabını almıştık. Olay aslında çok basitti. 2 hafta önceki anjiyosunda tespit edilemeyen bir plak çatlamış ve kalp krizine yol açmıştı. Gerçi tespit edilseydi de sadece koruyucu önlemler alınabilirdi ama kalp krizi ne kadar engellenebilirdi emin değilim.
Şimdi gelelim İbrahim Bey’ e verdiğim cevaba:
‘Kalp krizlerinin çoğu daha önce belirti vermeyen ve klasik yöntemlerle tespit edemediğimiz plaklara bağlıdır. Yani aslında bir gölgeyle savaşıyoruz. Her gün tahlil yaptırmak hatta ve hatta her gün anjiyo olmak kalp krizi riskinizi engellemez. Eğer kalp krizi riskini azaltmak istiyorsak hepimizde olabilecek hassas plaklardan korunmamız veya oluşmasını engellememiz gerekir. Bunun yolu da sigara içmemek, düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı beslenmek, kolesterol ve kan basıncımızı kontrol etmekten geçer. Maalesef arada bir yaptırdığımız kan tahlilleri bizi kalp krizine karşı korumaz. Bizim de elimizi taşın altına koyup bir şeyler yapmamız gerekir.‘