Kardiyoloji ve Kalp-Damar cerrahisinde on yıllardır devam eden gelişmeler sonucunda hep aynı soru aklımıza geliyor: ‘Her damar tıkanıklığı her hastada açılmalı mı?’
Biz hekimlerin günlük pratiği bilimsel kanıtlar ve mesleki tecrübemiz üzerine kurulmaktadır. Yaptığımız girişimlerde hasta lehine faydalı olabilecek bilimsel temeli olan teknikleri kullanmalıyız. Kardiyoloji’ de çok net olan bir şey varsa o da kalp krizi ve kalp krizi öncüsü olan anstabil durumlarda yapılan damar açma işleminin (anjiyo veya cerrahi fark etmez) hastaların sağ kalımına ve hayat kalitelerine olumlu yansıması olduğudur. Gece gündüz demeden kalp krizlerine hızlı bir şekilde müdahale eden kardiyoloji hekimleri gerçekten bu alanda fark yaratmış ve pek çok hayatın kurtulmasına vesile olmuşlardır.
Peki başlıktaki soruyu kimler için soruyoruz?
Eğer hastanın stabil koroner arter hastalığı dediğimiz kararlı bir durumu varsa? Basitçe anlatmaya çalışırsak hastanın kalp damarlarında kan akışını azaltan ama tamamı ile engellemeyen darlıklar varsa ne yapmalıyız? Bu hastaların pek çoğu uzun süredir devam eden yürürken, merdiven çıkarken ortaya çıkan göğüs ağrısından muzdariplerdir. İstirahatte pek şikayetleri yoktur ve yapılan efor testi veya sintigrafi gibi testlerde kalplerinde kanlanma bozukluğu bulguları tespit edilebilir.
Çok yakın bir zamanda sonuçları açıklanan ISCHEMIA çalışması sorularımıza bir nebze olsun cevap oldu. Aslında uzun zamandır biz kardiyologların dillendirdiği bir konuda bize güçlü kanıtlar sundu. Bu çalışmada bir şekilde stabil koroner arter hastalığı olan yaklaşık 5000 hastayı iki kola ayırdılar. 1. Grup hastalar anjiyografi ve damar açma işlemine tabi tutulurken 2. grup hastalara optimal ilaç tedavisi ve yaşam tarzı değişikliği uygulandı. Sonuç ne mi oldu? 3-4 yıl sonunda sağ kalım ve kalp krizi gibi sonlanım noktalarında iki grup arasında fark oluşmadı!
Kardiyoloji çevrelerinde geniş yankı bulan bir çalışma günlük pratiğimizi ne kadar değiştirecek, göreceğiz. Bence bu konuda çıkarılması gerek sonuçlar;
Stabil koroner arter hastalığına sahip hastalarda çok iyi bir tedavi programı uygulanmalı ve yaşam tarzlarında değişiklikler konusunda motive edilmeliler. Damar tıkanıklığı ile yaşanabileceği ve her damar tıkanıklığının hastayı riske atmayacağı bireysel özelliklere bakılarak anlatılmalıdır.
Hastalar psikolojik olarak damarlarındaki en ufak bir kireçlenmede veya darlıkta bile etkilenmektedir. (Kim etkilenmez ki!) Ancak bu konuda bilinçlendirilirlerse günlük yaşantılarını etkilemeden normal hayatlarına devam edebilirler.
Yaşam tarzı değişikliği (sigaranın bırakılması, sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz…vs) bir kez daha en ucuz ve etkili tedavi olarak kalmaya devam etmektedir.
Bu hastaların ilaç tedavisi ve ilaç uyumu mümkün olduğunca optimal olmalıdır.
Unutulmamalıdır ki anstabil durumlar, tedavi ile kontrol altına alınamayan hastalar ve yüksek risk grubuna sahip hastalar konumuzun dışındadır.
Stabil koroner arter hasta grubundaki hastaların bizlerden beklentisi hayat kalitelerini iyileştirmemiz ve onları ağrıdan kurtarmamızdır. Bunu ilaçlarla başaramazsak hala revaskülarizayon yani damarın açılması bir seçenek olmalıdır.
Son olarak ve bence en önemlisi, ‘HASTALIK YOK HASTA VARDIR!’. Her hastanın tedavisi bireyselleştirilmeli ve hasta karar verme sürecine dahil edilmelidir.